Diyanet İşleri Başkanlığı 2010 Dindar Toplum Bütçesi

 

Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Turan Eser

 

TBMM, Aralık ayının 2. 3. ve 4. haftasında 2010 yılı bütçe tartışması yaşadı. Bütçe genel olarak, faiz ödeme, çalışanlara kemer sıktıran ve hizmetten arınmış, yatırımı olmayan bir mali politikaya hizmet eder durumdadır. 2010 zam yılı olacak haberi veren bir bütçe olma özelliği taşıyor. Çalışanlar her zaman olduğu gibi, daha çok vergi ödeyecek. Hükümetin bütçe planı ile halkın bütçe planı uyumsuz. Bütçe demokrasi ile uyumsuz. Bütçe laiklik ile uyumsuz. Kısacası bu bütçe Türkiye gerçeği ile uyumsuz.

 

 

2010 bütçesi sağlık hizmetlerini aksatan, eğitim kalitesini düşürecek bir niteliktedir. Kamu sağlığını çökerten, “paran kadar sağlık” anlayışını dayatan bir bütçedir. Eğitim ise daha çok özelleştirilecektir. Parası olan okuma hakkına sahip olacaktır. Tarikat okulları desteklenecek ve güçlendirilecektir.

 

Fakat 2010 bütçesi oldukça dindar ve parasızlıktan, sağlık güvencesinden yoksun kalanların cenazelerini ortada bırakmayacak bir bütçedir. Çünkü AKP hükümetine göre “Diyanet İşleri Başkanlığımız, bugün 100 bine yakın camide 85 bin görevliyle ibadet ve din hizmetlerini (Hanefilik doğrultusunda) yürütmekte, camileri yönetmektedir. Cuma günlerinde yaklaşık 16 bin camide yüz yüze, 40 bin camide merkezî sistemle vaaz ve irşat çalışmaları yapmaktadır”  Kısacası bu bütçe eğitim ihtiyacımızı karşılamayacak, sağlıklı yaşamamıza katkı sunmayacak ama cenazeleri imamsız bırakmayacak bir bütçedir.

 

TBMM DİNDAR TOPLUM BÜTÇESİNE ONAY VERDİ

 

İşte bu devasal güç olan Diyanetin güçlendirilmesine, “laiklik doğrultusunda” hizmet için TBMM kolları sıvadı. AKP hükümeti, sağlıklı ve eğitimli toplum bütçesi yerine, dindar toplum bütçesi için,  Diyanet İşleri Başkanlığı 2010 yılı bütçesine 2.650.530.000 TL önerdi.  Diyanetin 2010 bütçesi 8 Bakanlığı sollamış durumdadır. Diyanet’e  2009 yılında 2 milyar 445 milyon 616 bin TL bütçe ayrıldığı ve ekonomik kriz ve kemer sıkma politikalarına rağmen 2010’da 2 milyar 650 milyon 530 bin TL’ye çıkarıldı. Yani 2009 yılı bütçesine oranla % 8.4 artırılmış. Bütçenin % 80.56’sı ise personele ayrılmış.

 

Diyanet bu yıl 15 bin yeni kadro talep edilmiş. Yani hedef 100 bin imam, 100 bin cami. “Laik bir ülkede”, 2010 yılı için, kamuda istihdam edilebilecek olan toplam memur sayısı 32 bin olarak belirlenip ve yasallaştığına göre, bunun da en az 15 bin kişisini Diyanet talep etmiş ise, bütçenin nasıl bir bütçe ve hangi alana yatırımı önemsediğini ortaya koymuş oluyoruz.

 

            DİYANET KAMUDA DİNDARLAŞMANIN TRANSİT SALONU

Diyanet İşleri Başkanlığı 2010 yılı için 15 bin kadro talep ederken, 2 bin 268 imam, hatip, vaiz ve müezzin’in başka kamu kurumlarına geçmesini sağladı. Türm kamu kurumlarında dindarlaşmanın sağlanmasında Diyanet,yatay geçişler için tam bir transit salonu konumuna geldi. Diyanetten diğer kamu kurumlarına yapılan yatay geçişlerin ve geçiş yapılan kurumların stratejik önemi göz önünde bulundurulduğunda, bu durum tarışmayı zorunlu kılıyor.

İşte AKP dönemine has ve din istismarı üzerinden siyasetin kanıtlarına birlikte göz atalım;

AKP’nin 7 yıllık iktidarı boyunca 2 bin 268 Diyanet kadrosu başka kurumları yatay geçiş yaptı.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı hangi kurumlara kadro transferi yaptı?

6 personel Başbakanlığa              6 kişi

Cumhurbaşkanlığına                   1 kişi

Milli Eğitim Bakanlığı’na       931 kişi

İçişleri Bakanlığına                289 kişi

Adalet Bakalığına                    20 kişi

Bazı Belediyelere                   115 kişi

1000 civarında ise Sağlık Bakanlığı ile Bayındırlık Bakanlığı ve bazı kamu kurumlarına yatay geçiş yapmıştır.

 

Toplumu dindarlaştırma hedefi ve din istismarı üzerinde yasallaştırılan bu bütçe ile, Türkiye’nin demokratik, çağdaş ve laiklik ekseninde gelişmesini sağlamak mümkün değildir. Toplumsal ihtiyaçtan uzaklaşmış bu bütçe tartışması TBMM’de gündeme geldi.

 

TBMM oturum Başkanı dönüm milletin vekillerine sordu; “Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bu bütçeyi Kabul edenler... Etmeyenler”

Milletin vekilleri firesiz ve itirazsız hep bir ağızdan; “EVET” demiştir.

TBMM Oturum Başkanına kalan tek bir kelime;

“Kabul edilmiştir.”

 

“ALEVİLERE ÖDENEK FASLI YOK”!

 

TBMM 72 milyonun vergisiyle oluşan devlet bütçesini konuştu. Alevi ve Gayri Müslim yurttaşları görmezden gelen TBMM görüşmeleri, Anayasanın “eşitlik ilkesi” ve “laiklik doğrultusunda hizmet” din hizmetleri bütçesini sadece Hanefi inancı doğrultusunda kabul etti.

 

TBMM, Anayasanın “eşitlik” ve “laiklik doğrultusunda hizmet” ilkesini savunmak, korumak ve gerçekleştirmek zorunda olan ve “egemenliğin kayıtsız ve şartsız milletin” olduğu anlayışını temsil eden en yüksek merciidir. TBMM “Cumhuriyetin kazanımlarını” 72 milyon için eşit görmelidir. Eğer “cumhuriyetin kazanımları”, Alevileri ve Türkiye Cumhuriyeti Gayri Müslimlerini görmezden gelerek, sadece bir kesim için kullanılacaksa, biz “kimsesizlerin kimsesi olan cumhuriyeti” nasıl kuracağız?

 

İş bu nedenle,16 Aralık 2009 tarihinde TBMM Anayasanın “eşitlik ilkesi” ve “laiklik doğrultusunda hizmet” ilkesinin Aleviler ve Gayri Müslimler için geçerli olmadığını, Diyanetten ve Alevi Çalıştayından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Faruk Çelik’in ağzından duyduk. Bakan, Aleviler ve Cemevlerin bütçeden pay ayrılmasına ilişkin sorulara “Böyle bir ödenek faslının olmadığını ifade ediyorum” diyerek, bir kez daha devletin resmi görüşlerini, yine devletin resmi kayıtlarına geçirdi. 

Peki AKP’nin bütçe tartışmalarındaki bu ayrımcı tutumu ile Alevi Açılımı söylemi arasında “bütünlük” “uyum” görmemizi sağlayacak bir tutarlılık ve samimiyet var mı? 

 

AKP HÜKÜMETİ AYRIMCILIKLARI İNKAR DEĞİL, SONLANDIRMA YOLUNU BULSUN.

AKP hükümetinin 8 yıllık iktidarı döneminde, inanç özgürlükleri konusunda bir ilerleme olmadı. Statüko korundu. Kamusal alandaki dindarlaştırma çalışmaları artırıldı. Bunun AB raporlarında, Uluslar arası insan hakların ve din özgürlükleri raporlarında görmek mümkündür. En güncel bilgi ve veri ise, dini özgürlükler ve kısıtlamalar konusunda, Pew Din ve Toplumsal Hayat Forumu’nun 198 ülkede yaptığı araştırma raporunda (www.pewforum.org sayfasında İngilizce olarak yayınlandı), Türkiye’nin din özgürlükleri kısıtlama ve farklı inançlara toplumsal düşmanlık derecesinin “yüksek derece” çıkmasıdır. Bu bir tesadüf değildir. Bu araştırma raporuna göre, Türkiye’nin Suudi Arabistan, İran, Maldivler, Eritre, Malezya ve Afganistan ile aynı düzeyde olması, kimseyi şaşırtmasın.

Çünkü Türkiye "Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi"nde ifade edilen din özgürlükleri ve bireysel hakları kapsayan bir çok maddesini uygulamıyor.  AKP hükümetinin bu raporlardan iyi ders çıkarması gerekir.

AKP 2010 bütçesinde ayrımcılık yapmıştır. Bu ayrımcılığı TBMM’de ortadan kaldıracak, sayısal çoğunluğu ve muhalefetin firesiz destek vereceği bir konjonktüre sahiptir.

 

ALEVİLERE BÜTÇEDEN PAY: BÜTÇE POLİTİKALARINDA AYRIMCILIĞA SON VERİLMELİDİR.

Alevi hareketinin hak temelli mücadelesi sonucu, ister istemeze son 20 yılı aşkındır, TBMM’ne gelen bütçe kanunu görüşmelerinde, genel  bütçeden Alevilere pay ayrılması gündeme gelmiş ve tartışılır olmuştur.  Fakat Cumhuriyet hükümetleri Alevileri görmezden gelmeye devam etmiş ve TBMM çatısı altında Aleviler lehine olumlu bir karar almayı, halen gerçekleştirmiş değildir. Söz konusu inanç özgürlüğü olunca, akla sadece Sünni-Hanefi mezhebine mensup yurttaşlar geliyor. Gerek hukuksal düzenlemeler, gerekse bütçenin inanç özgürlüğü ve hizmet anlayışı, her yıl Sünni-Hanefi yurttaşlarla sınırlı ele alınıyor.  

Türkiye’de çoğunluk inancına sığınmış siyaset kültürü, sayıca az olanları yok sayıyor. İnanç özgürlüğü hakkı, sayısal çoğunluğa göre düzenleniyor. AKP hükümeti dahil, önceki cumhuriyet hükümetleri de bu gerçeği değiştirmemiş ve yurttaşları arasında ayrımcılık yapmıştır.

İnanç özgürlüğü, hizmet ve bütçe politikalarında yaşanan bu ayrımcılık artık ulusal ve uluslararası düzeyde tescil edilmiştir.  Diyanet İşleri Başkanlığı'na 2010 yılı için ayrılan ödenek bunun kanıtıdır.  100 bin camiye ve 90 bin imamı ve din görevlisi bürokratı finanse eden bu çarpık ve ayrımcık laiklik uygulamasını bilmeyen yok. Kamuoyunun ezberlediği ve fakat demokratik kamuoyunun etkisiz kaldığı bir uygulama olarak giderek güçlenen ve laiklik karşıtı bir kambur haline koruyor.

Cumhuriyet hükümetleri, Diyanet'e ayrılan ödeneğin, Sünnilerden, Alevilerden, Gayri Müslimlerden toplanan vergilerle oluşturuluyor. Hizmet ve kaynak ise sadece, devletin belirlemiş ve tarif etmiş olduğu Sünni-Hanefi inancına aktarılıyor.  Bu önemli ve ciddi bir ayrımcılık uygulamasıdır. Eşitlik ilkesini hiçe sayan haksız bir uygulamadır. Cumhuriyet hükümetleri resmi olarak benimsediği, desteklediği, beslediği ve toplumun onun etkisinde tektipleştirmeye çalıştığı, Sünnilik-Hanefi inancı dışındaki diğer inançları da, başta Aleviler olmak üzere inkar ediyor.

AKP dahil tüm Cumhuriyet hükümetleri Anayasanın 10. Maddesine göre Alevilerin eşit haklara sahip olduğunu, uygulamada kabul etmedi. Bu açıdan bakıldığında AKP hükümeti eğer “laiklik ilkesi” gereği bütün inançlara eşit mesafede olacaksa o zaman 2010 Bütçesinde bu benzer yardımların bütün inançlara nüfusları oranında yapılmalıydı. Bunun olmaması, somut bir ayrımcılık olmasının yanı sıra üzücü ve ilkel bir yaklaşımdır.

2010 yılı Diyanet İşleri başkanlığı için istenen bütçe, 2 milyar 650 milyon 530 bin TL’dir. Anayasanın eşitlik ilkesi gereği, nüfusun en az dörtte birini oluşturan Aleviler için Aleviler 2010 bütçesinden 662 milyon 632 bin TL ayrılması gerekir. Bu bütçe aynı zamanda Türkiye cumhuriyeti yurttaşlarımız olan Gayri Müslimlere de nüfusları oranında bütçeden pay ayırmalıdır.  Bu önemli hukuk mücadelesi meselesidir. Kanımca Alevi kurumları, AKP hükümetinin 2010 Bütçe kanunu ayrımcılık uyguladığı ve Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılık içerdiği için, yargıya taşınabilir ve taşınmalıdır. 

İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ VE LAİKLİK EŞİTLİK İSTER. SİYASET İSE GAYRİ MÜSLİMLERİ GÖRECEK GÖZ, TALEPLERİNİ DUYACAK KULAK İSTER.

Somut adımlara atmaktan uzak Alevi çalıştayları yerine, Anayasanın eşitlik ilkesini uygulamaktan kaçan, AİHM kararları hiçe sayan AKP hükümeti işe zihniyetini değiştirmekle başlamalıdır. Alevilere ve Gayrimüslim azınlıklara yıllardan beri üvey evlat muamelesi yapan politikalara son vermelidir.

Örneğin Gayri Müslim vatandaşlarımızın Lozan Antlaşması’ndan kazanılmış “bütçeden pay verilmesi” hakkı bile ihlal edilmektedir. Çünkü Lozan Antlaşmanın 41. maddesinin son fıkrasında “Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının önemli oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklara devlet bütçesi, belediye ya da diğer bütçelerce, eğitim, din ya da hayır için ayrılan tutarlardan, hak gözetirliğe uygun ölçülerde pay ayrılacaktır. Sözü geçen tutar ilgili kurumların yetkili temsilcilerine ödenecektir.” diye belirtilmiş bir Antlaşma hükmü bile uygulanmamaktadır. Azınlıkların bu hukuksal hakkını ihlal eden AKP hükümeti, Türkiye’de nüfusun binde ikisini oluşturan gayrimüslim azınlıklara nüfusları oranında pay ayırması gerekir. Bu ise devamsal bir miktar değildir. Diyanet bütçesinin Binde 2’si! (sayı ile %0.02!)

Aleviler için genel bütçeden, nüfusları oranında pay ayrılma zorundadır. 2010 yılında halen bu sorunu tartışmak, oldukça abest bir durum haline gelmiştir. Alevi-Bektaşi toplumunu temsil eden, Konfederasyon, Federasyon, Vakıf ve Cemevleri mevcuttur. Lozan antlaşmasına göre Türkiye’nin azınlık olarak kabul ettiği, Ermeni, Rum ve Yahudi azınlık grupları temsil eden,  Patriklikler, Başpiskoposluklar ve Hahambaşılıktır. Türkiye’de azınlıklara ait 270 civarında ibadethane açık.

SONUÇ OLARAK…İLKELLEŞMİŞ SİYASET VE İNATTAN TÜRKİYE’Yİ KURTARMAK GEREK.

Devlet artık Alevilerin ve Gayri Müslimlerin insan hakları temelinde ve inanç özgürlüğünün sağlanması açısından taleplerini/haklarını tanımalı, fiilen ve yasal olarak korumak zorundadır.  Türkiye’yi 2010 yılında dünyanın ve evrensel değerlerin gerisinde kalmış ve ilkelleşmiş siyaset argümanları ile savunma şansımız kalmamıştır. Artık değişimi demokrasi ve insan haklarından yana yaratmak zorunda olduğumuzu kabul ederek yol almalıyız.

 Turan Eser

Ankara